Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depremlerinin acıları hâlâa taze… Yaşanan büyük yıkımda ailelerini, sevdiklerini, evlerini kaybeden, aradan geçen 14 ayın ardından barınmadan sağlığa, eğitime sorunlar yumağı ile de karşı karşıya olan depremzedeler bir bayramı daha buruk karşıladı.
Yaşıyorlar ama bazı vatandaşların da dediği gibi “Bayramın yalnızca adı var”. Bitmeyen sorunlar, her gün başka bir mücadelenin içine sokuyor depremzedeleri. 6 Şubat’ın yıldönümü ve bayramlar gibi özel günlerde bu sorunlar öteleniyor. Depremzedelerin sıkıntılardan ötürü tutmaya fırsat bile bulamadıkları yaslarını yaşama fırsatı veriyor. Daha doğrusu bayramlarda mezarlıklar, çeşitli nedenlerle ertelenen yüzleşmelerin “kaçamayış noktası”.
Bir yurttaşın “Hayatta kalanları saymak ölenleri saymaktan daha kolay” sözünün doğruluğuna mezarlıklarda tanık oluyoruz. “Herkesin herkesi öldüğü” için herkes mezarlıklarda bayramın ilk günü. Öyle ki çikolata takdimi bile mezarlıklarda yapılıyor. Bayram günü mezarlıklarda başlıyor, sonrasında ise konteynerlerde “acı tazeleniyor”.
“YÜZLEŞME GÜNLERİ”
Sözün yerini gözyaşları ya da düşük tonlu ağıtlar alıyor. Bayram günleri, deprem bölgesinde ağır bir yüzleşme günü yitirilenlerin ardından. Bir zamanlar ülkenin neşe ihtiyacını karşılayan Hatay’da artık yüzü gülen kişi bulmak çok zor. Gülenin de yüzündeki tebessüm acı, yaşanmışlık kokan, iç burkan. Muhtemelen Adıyaman’da da Kahramanmaraş’ta da Malatya’da da manzara pek farklı değil. Deprem sonrasında hükmünü ve anlamını yitiren kelimelerin başında “Nasılsın” geliyor. Bayram günlerinde buna “iyi bayramlar” da ekleniyor. Bayram, deprem bölgesinde bir yanıyla “hasar tespiti” demek. “Her şeye rağmen yaşam devam ediyor” sözüne tutunmanın en zor olduğu günler bu günler.
ÇOK MU ZOR?
Depremin üzerinden bir yıldan fazla süre geçmesine rağmen “O da mı öldü” sorusu hâlâ diri. Muhabbetlerde çok fazla yer kaplıyor “Başınız sağ olsun” sözü. İnsanlar acılarına zamanla alışmıyor, zamanla ağırlaşıyor. Deprem bölgesinin artık çok başka gerçekleri var, eskiyi dönülemeyecek biçimde geride bıraktıran…
Gerçek anlamda tarifsiz acılar yaşayan bu insanlar, en azından mezarlıktan sonra gidebilecekleri bir evlerinin olmasını da mı hak etmiyorlar? Daha ne kadar en ilkel koşullarda, acılarının anımsatıcısı olan ortamlarda hayatta kalmaya çalışacaklar? Bu insanlar daha kaç farklı acı ve zorlukla sınanacaklar?